Konumuz kilim. Nakış bolluğundan tutup hizaya gelelim. Yok nakış bolluğundan önce şu kâğıt kalem meselesi üstünde duralım. Orta boylu bir odayı kaplayacak boyda bir kilim… Boy dört metre eder, al sana yirmi metrekare. Ben bu çevreyi motifsiz, nakışsız dümdüz getiriyorum göz önüne. Ve resimden uzak olanlara sesleniyorum. Yirmi metrekarelik bir çevre meslekten yetişmiş bir ressam için, bir büyük savaş alanı sayılır. Öyle ressamlar tanıdım ki değil yirmi metrekare, on metrekare boyunda bir çevreye hasret gitmişlerdir. Dünya çapında bir şöhrete ulaştıkları halde, bu boyda bir resim yapmadan göçmüşlerdir. Birkaç örnek: Van Gogh, Modigliani, Utrillo gibi. Her zaman parasızlık değil bunun sebebi, her zaman yersizlik de değil, yetersizlik değü, bir acaip alışkanlık. Bir miskin, bir şapşal, bir uğursuz gelenek. Yani ambalaj kâğıdındamı servet? Neyse burasını da fazla kurcalamağa gelmez, çünkü bir daha nakış limanına dönmek ne mümkün… Diyeceğim şu: Yirmi metrekarelik bir kilimi örmeğe niyet eden bir köylü… Bu işe nasıl başlar? İlk krokiler? İlk hazırlık desenleri?

İlk şema yollu çiziktirmeler. İçiçe V’ler meselâ. M’ler veya koca koca Z ’ler, Y’ler, U’lar. Peki. Niye ille de alfabe? Niçin çitler, yabalar, kürekler, ağaçlar değil. Harfleri seçmenin sebebi, kilimdeki nakışların doğadaki eşyayı taklide yönelmemiş olmaları. Kilimdeki nakışların çift çubukla ilgili olanları var. Var ama, meselâ su mu dedin, iç içe V’lerle anlatmaya çalışıyor suyu, o kadar ki su kelimesi zaman zaman çevre anlamına, kenar çizgisi sınır anlamına kullanılıyor. Yani kilimdeki nakışların doğada benzerini aramaya kalkmak, Chopin’de yağmur damlası aramağa benzer. İster damla de ister su, ister güneş de, ister ay, ister üçgen de, ister kare. Bir kilimde kaç çeşit nakış var? Bir nakış içinde kaç nakış var? Bir nakış irili ufaklı kaç kere boy değiştirir?

Kaç renge girer? Kaç koyuluk içinde yer alır? Yani aynı nakış bazan koyu üstünde açık düşer, bazan tam tersi. Bazan aynı koyulukta ama zıt renklerle işlenir. Meselâ, can eriği yeşil koyuluğu üstüne, aynı koyulukta bir mavi veya bir kırmızı, bir kahverengi. Hemen onun yanı başında koyu lacivert üstüne saf yün akı. Kilimi çevreleyen püsküllü sınırdan başlayarak göbeğe gidene kadar kaç çevre sınır var? Bazan dört beş, bazan yedi sekiz. Bazan daha çok. Evet bütün bunların ilk taslakları, ilk hazırlıktan nerede? Kâğıtta mı? Defterde mi? Kitapta mı? Müzede mi? Dükkânda mı? Nerede dayanılan ana yapı? Nerede olacak, kafada… kilimi dokuyacak ellerin takılı olduğu gövdenin kafasında. O gövde ki yirmi dört saatin on sekiz saati güneşin alnında didinmiştir. O kafa ki bütün gün güneşten kavrulmuştur. Saç demetlerinin arasına günün samanı, çeri çöpü, toprağı tozu sinmiştir. İşte bütün bu cennet nakışları bu yorgun kafada dalbudak salar. Yani… bir ressamı, bir dekoratörü, bir mimarı, bir heykelciyi çıldırtabilecek bir güç değil de nedir bu köylünün kafasında olup biten. Kilimi kilim yapan özelliklerden biri de, nakış aralarındaki boşlukların düzenidir. Kilimde ressamların, dekoratörlerin, mimarların anladığı biçimde boşluk yoktur. Yan yana gelen iki VV arasında kalan boşluk biçiminden sorumludur kilim dokuyan. Müzik erbabı iki nota arasındaki boşluktan ne dereceye kadar sorumludur? Piyano üstünde birbiri arkasından gelen iki ses arasındaki boşluk en çok ne kadar uzar? Kilim ören bu boşluklardan en az piyano sesleri arasındakiler kadar sorumludur. Her sanatçı şüphesiz bir şeylerden sorumludur ama bu sorumluluk, sürekli olarak çeşitli araçlar gereçlerle desteklenir. Kâğıt, kalem, fırça gözleriyle çalışanların en yakın dostu. Kulak için bir sürü alet ve nota için kâğıt, kalem. Bizim kilimcinin kâğıdı, kalemi, fırçası, notası, aleti hepsi bir yün düzeyi. Kendi elinle kırptığın, kendi elinle yıkayıp, boyadığın, ördüğün, yumak ettiğin mübarek yün.

Kâğıt da yün, kalem de yün.. Bu işin en zor faslı yünün boyanması. Bütün emek, has olmayan boyayla sıfıra sıfır olabilir. Kilim dokuyanların çoğu kendi yünlerini kendi boyarlar. Bir ünlü ressam düşünün bugün.. Kendi renklerini kendi eziyor. Ezer ama kendi kâğıdının hamurunu kendi yoğuruyor. Kendi kalemini, kendi fırçasını, kendi muşambasını, kendi verniğini… Bırak adama deli derler… Olur mu öyle şey. İş bölümü var bugüne bugün. Ama kilim dokuyan için yok böyle bir iş bölümü. Hepsi bir tek kafadan çıkacak. Kilim kilim diye ilmik ilmik düşünürken, aklıma gelenlerden biri de şu: Yirmi metre kilimi bir cennet gibi donatan ihtiyar nine, yahut on beşlik gelin, yaptıkları işi seve seve yaparlar. Saygı da duyarlar işlerine. Ama bunu bizim ölçülerimizle tartmazlar. Yani, “Bir sanat eseri yarattık, gelin ellerimizi öpün, bizi sırtınızda taşıyın, bize ayrı muamele edin” gibi tavırlar takınmazlar. Bu cennet gibi kilimi dokur, sonra da harmana, ekine, davara giderler. İşte biz, sanattan çok, ama inanılmıyacak kadar çok şeyler bekleyen şehirli ustalar… Bizim köylümüzden alınacak çok büyük bir dersimiz var. Biz nereden çıkartıyoruz kendimize bu inanılmaz üstünlüğü? 

Az kalsın unutuyordum, kilimlerde beni en çok saran birkaç özelliği, günümüzün resminde sık sık rastlanan yağlı boyadan başka malzemenin, çeşitli incik boncuğun tablolarda yer alması gibi, bazı doku dümdüz uzayıp giderken, Kilimlerimizde olmayacak bir yerde kahkül misali, kınalı perçem misali püsküller, kolonlarda, kemerlerde bu püsküller işi azıtır, bütün yüzeyi kaplarlar. Ama bir rüzgâr esmeye görsün, bir el okşamaya dursun, ana doku bir ilmik ziyan etmeden bütün nakışiyle inci gibi belirir. Yani üstü püsküllerle kaplı diye kolay kolay görülmeyecek diye, alttaki nakıştan ilmik ziyan olmaz. Hele o kolonlardaki hayvanın kanuna gelen, hiçbir zaman gün ışığına değmeyecek yerlerdeki nakışlara ne buyrulur? Görülmeyen taraf, tıpkı görülen kadar emekle ve işin tuhafı bambaşka bir nakışla işlenmiştir.

Ey benim dev memesinde dünyanın en cömert insanlarını emziren acaip memleketim.

Merhaba..

Serpil KÖŞKER
Serpil KÖŞKER Serpil KÖŞKER

Merhaba, ben Serpil Köşker.
Sanat tarihçi ve kilimciyim.
El dokumaların büyük bir tutkunuyum ve kilimin, ya da halının boşluğu kapattığımız, bizi soğuktan koruyan yaygılardan çok daha fazlası olduğuna inanıyor, bunu da her fırsatta elimden geldiğince anlatmaya çalışıyorum.
Bu blog bölümünde, kilim, suzani, ev ile ilgili kendi yazılarımı ve başka yazarlara ait yazıları yayımlayacağım.

İlginiz, sevginiz için teşekkür ederim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Sepet

Back to Top